HÜDA-PAR tarafından Diyarbakır’da düzenlenen “Kürt Problemine İnsani Tahlil Çalıştayı” sonuç bildirgesi açıklandı. Kürt probleminin tahlili için tespit ve tahlil teklifine ait bildirgede, “Kürtçe anayasal teminata kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün maniler kaldırılmalıdır. Anayasada Kürtlerin yokluğu değil varlığı teminat altına alınmalıdır” tabirleri yer aldı.
Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen “Kürt Sıkıntısına İnsani Tahlil Çalıştayı” 2 gün süren 4 oturumun akabinde son buldu.
Çok sayıda siyasetçi, akademisyen, müellifin iştirakiyle çalıştayın sonuç bildirgesi açıklandı. “Kürtler bu coğrafyada azınlık değildir, bin yılı aşkın müddettir Türk kardeşleri ile birlikte bütün kuvvetli badirelerin aşılmasında güçlü halde rol almıştır” sözlerinin yer aldığı bildirgede, “Kürt sıkıntısı yalnızca bir asayiş, şiddet yahut terör sorunu değil, tarihi, siyasi, türel, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve memleketler arası boyutları da olan çok taraflı bir problemdir. Hakikat metotlar kullanılmadığından tahlil gecikmekte bu nedenle sorun derinleşmektedir. Milletlerarası güçlerin ve bilhassa emperyalizmin temsilcilerinin sürece dahil edilmek istenmesi, sıkıntıyı daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Bugün emperyalist güçler, bu sıkıntı üzerinden ilgili bütün ülkeleri bölük pörçük ederek siyonizmi bu coğrafyanın hâkim gücü haline getirmek istemektedir. Türkiye’nin en öncelikli hususlarından biri olan Kürt sıkıntısının adil bir tahlile kavuşması için sıkıntının yanlışsız bir tabanda ve bütün boyutları ile tartışılması gerekir. Maksadın gerçek tespit edilmesinin yanında, takip edilen yol ve yolun de hakikat olması zaruridir. Bu nedenle ‘usul temele takaddüm eder’ kuralı göz gerisi edilmemelidir” diye belirtildi.
“BİR YIL DAHA KAYBEDİLMEMELİ”
Bildirgede, Kürt sıkıntısının tahlili için şu tespit ve teklifler sıralandı:
– Kürt sıkıntısı, yüz yıldır tahlil beklemektedir. Tahlilsiz kalması halinde gelecek jenerasyonların heba olmasına sebep olacaktır. Bir yüzyıl daha kaybedilmemeli, barış ve adalet ile orijinal bir yüzyıl, birlikte inşa edilmelidir.
– Kürtler, mevcut çatışmaların en büyük mağdurudur. Bu nedenle Kürdistan’da yaşayan tüm beşerler bölgede huzur istemektedirler. Ankara’nın saadeti, Diyarbakır’ın huzuruna bağlıdır.
– Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu meseleleri çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslami pahalara karşıt hiçbir tahlil modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır.
– Savaş baronlarına ve askeri vesayetten yana olanlara bir daha fırsat verilmemelidir. Silahı bir tahlil sistemi olarak gören anlayış, başta siyaset kurumunun tüm bileşenleri olmak üzere toplumun tamamı tarafından mahkum edilmelidir. Kürt sıkıntısının çözüm adresinin siyaset kurumu olduğu asla unutulmamalı, siyasi yollarla yürütülen çalışmalar desteklenmelidir.
– İç cephenin güçlenebilmesi için ulusçu resmi ideolojinin inkar ve asimilasyon siyasetleri büsbütün terk edilmelidir. Ayrımcılığın sonlandırılması için yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalı, temel hak ve hürriyetler hiçbir kurala bağlanmamalı ve pazarlık konusu yapılmamalıdır.
“ANADİLDE EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ BÜTÜN MANİLER KALDIRILMALI”
– Kürtçe anayasal teminata kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün mahzurlar kaldırılmalıdır. Anayasada Kürtlerin yokluğu değil varlığı teminat altına alınmalıdır.
– Bir evvelki tahlil sürecinde yapılan yanılgılar bir daha tekrar edilmemelidir. Toplum nezdinde tahlile yönelik inancı zedeleyecek her türlü kelam, hal ve davranıştan kesinlikle kaçınılmalıdır.
– Kürt sorununun kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin eseri olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.
– Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir. Devlet lisanına hakim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı telaffuz tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim müfredatından çıkarılmalıdır.
– Kürtlerin kişisel ve toplumsal haklarının tanınması, teminat altına alınması, barışın ve adaletin sağlanması ve güçlü ortak bir geleceğin inşası için tüm taraflar gecikmeksizin sorumluluk almalıdır.”
